FREKANS MODÜLASYONU

Creative Commons License
all works and images here , at ece radio by ece yazıcıoğlu (ecaa) is licensed under a Creative Commons Attribution-Noncommercial-No Derivative Works 3.0 License.

elma

Ay , yüzünü buraya dönmüş. Kaşı , gözü seçiliyor bugün. Kafası dumanlı hafif. Masada oturmuş dört kişi. Dördü de koca insan, önlerinde çaylar ve evraklar, ellerinde birer sigara. Onların dumanına mı sıkıldı ayın canı?
“Sıkıntın buysa boşver” diyor, “dalga seslerine bir bak ; bak , ne hafif” . “Birgün başıma birşey gelecek olsa kaçarım” dedi “buraya”. “Oturup bir merdiven kenarına , yine herkesten fazla düşünürüm.
Kanca kanca ayrıntılar takılır tenimden içeri , acıdıkça acır canım.. Sonrasında dalga sesi, mışıl mışıl. Biraz geçer zaman, duymam bile düşündüklerimi. ” Bakışlarını alıp uzaklardan , yara bere içindeki kollarına yerleştirdi.
“Olur da çok kızarsam, ağlamam. Atarım denize bir kaç taş; çekilir gölgeler ruhumdan , biraz. Biraz uzak bi yer burası , yalnız ; ayın buraya uzaklığınca uzak herkesten ; benim kadar düşünmeyen herkesten.
Ben gibileri de vardır elbet ya; bu kadar düşünmemek iyidir belki de , bilemem”. Tedirginlikle dolaştı bakışları ; önümüzde, arkamızda , aramızda.. İkimizden başkası var mı diye, olmadığını bile bile, yine de..
başıyla sağ elinin takip ederken , işaret parmağını, benden geriye uzattı; “bak , şurada ki balkona. Masa başında dört kişi. o dört kişinin içinden biri , benden daha ben gibi. Bilirsin , ben hiçbiryere koyamadım kendimi.
Yerine oturmamış taşlar gibi , kalakaldım , havada asılı. ‘Kendime aitim’ diye diye, aidiyetimi inkar ettim , nankörlük ettim canevime. Şunun bunun hatrına , kolumu bacağımı dar ağacına astım, hatıralardan hatıra sattım”.
Birkaç asır öncesini hatırladı mutlak ki , çığlık çığlığa gözlerinden anladım. Düğüm düğüm oldu yine içi , adım gibi biliyordum. Ondan sebepti o suskunluk.
Korkuyordu bazen, kendisinden, söylemişti eski bir günde.. “Şimdi ikimizden de korkuyorum” dedi. “Hem ne korku , bir bilsen.. ”
“Aslında biliyorum” diyecek oldum ki, tuttum kendimi. Ne sözünü , ne sessizliğini keseyim istedim. İçimden geçirirken “biliyorum , tutamıyorsun ruhunu bazen; sanki ayrılacak bedeninden” diye,
yine sesiyle tamamladı susuşumu :
- “ gitme” diyorum “bunu yaşamak istiyorum , dur”. Sonradan uyanıyor , gerisin geri oturuyor yerine. An oluyor , sürünüyor yerlerde. “Kalk” diyorum. “hep kıçından anlama lafı. bu değildi dediğim. kalk ayağa ama kal.”
Toparlanıyor, cezalı çocukların mahcubiyeti akıyor üzerinden , biraz da alıngan. Tam endişe edeceğim küs kalmamızdan ki, aklıma geliyor ; “alırım sonra gönlünü, bütün elma onun olsun. Ben zaten yarısını bile sevmem”.
Sonra sonra anladım ; bugün, yarın gidecekti bir gemiye atlayıp, bambaşka bir kıyıya. Bir anlığına , donuverdi aklım olduğu yerde. Sonra, aynı hızda silkinip, dehşetimi saklamaya karar verdim , ertesi uykuma.
Ben bunları idrak edene değin , yürümüştü kumların üzerinden , denize doğru. Dalgalar diz çöküyordu ardarda , çıplak ayaklarında. Dünyayı hepten unutmuş olmalıydı o an.
Dalgaları , elçi tayin etti, hani şu bahsi geçen balkona , sesini götürmeleri için. Olur a , dolunay kucağına düşüverir diye , alabildiğine açtı kollarını iki yana, haykırdı büyük mü büyük bir fısıltıyla :

-Dinle beni , ‘benden daha ben gibi’ ! Sanadır sözüm ; bu kıyıdan başlayacak bayramlar , sürecek öte yana değin , bundan böyle, bilesin. Hikayeyi benden isteseler, baştan ayağa seni anlatırım.
Sana baktıkça, çokça sever oluyorum kendimi. Deniz dalgası , kaymak tatlısı , şarap kırmızısı bir büyüyle sırlanmış diyorlar ellerin için. “Bir sana gösteriyor , birtek seni”.
Elma dersen çık da tut elimi. Tut ki anlatayım sana şiirlerimi..

Soluk soluğa , karşılıklı tutulmuş sözlerden , eflatun bir buluta nakış nakış işlenmiş mektup, taptaze , gevrek bir kurabiyenin ağızda dağılması gibi kıyır kıyır yağmaya başladı.
Aynaların sırları , ifşa olmadan, beriki ormanın içinde, koşuşturmaya başladı.
Bir hafiflik hissettim havada. Dolunayı kucaklamak için, apaçık bekleyen kollarında gördüm ki ne yara kalmış ne bere. Teni parladı birden , belki de bana öyle geldi. Geldiği gibi de , kaldı parıltısı.
Anladım, silinmiş zihninden eski asırları. Gülümsememle beraber bana döndü yüzünü, sattığı hatıraları yüklenip denize bıraktı.
El sallayarak, kağıttan bir gemiye binip uzaklaştı. Gözden kaybolana dek , yüzü bana dönük durdu. Benden koca bir güneş oldu , o ‘benden daha ben gibi’ dediğiyle bütün bir elma..